Hekimhan Malatya Kaç TL? – Değerin Felsefi Anatomisi
Bir Filozofun Bakışıyla Değer Üzerine
Felsefe, bir kentin fiyatını sormakla başlamaz; o sorunun anlamını sorgular. “Hekimhan Malatya kaç TL?” dediğimizde aslında neyi soruyoruz? Bir yerin ekonomik karşılığını mı, yoksa insanın anlam yüklediği bir mekânın metafizik değerini mi? Etik, epistemoloji ve ontoloji açısından bu soru, sıradan bir piyasa araştırmasının ötesine geçer; varoluşun değeriyle, bilginin sınırlarıyla ve insanın yargı gücüyle doğrudan temas kurar.
Etik Perspektif: Değer Parayla Ölçülür mü?
Etik açıdan, bir yerin “kaç TL” olduğu sorusu, insanın dünyayla kurduğu ahlaki ilişkiyi sorgulatır. Hekimhan, yalnızca taş, toprak ya da bina değildir; o, insan emeğinin, tarihinin ve toplumsal belleğinin bir ürünüdür. Peki, bu birikim satılabilir mi? Aristoteles’in “iyi yaşam” kavramı bize, her şeyin piyasa değeriyle değil, kendi ereğiyle ölçülmesi gerektiğini hatırlatır. Hekimhan’ın değeri, bir mülk ilanındaki rakamlarla değil, orada yaşanan insan hikâyeleriyle belirlenir.
Burada etik bir çatışma doğar: Modern insan için “değer”, artık bir etik kategori olmaktan çıkıp bir ekonomik göstergeye dönüşmüştür. Hekimhan’ın değeri, bir yatırım portföyünde “getiri” olarak hesaplanırken, orada yaşayanların hatıraları borsada işlem görmez. “Kaç TL?” sorusu böylece vicdanla piyasa arasındaki ince çizgiyi açığa çıkarır.
Epistemolojik Açıdan: Bilgi mi, Fiyat mı?
Epistemoloji, yani bilginin doğasıyla ilgilenen felsefe dalı, bu soruda gizli bir ön kabulü açığa çıkarır: Bilgiyi parayla ölçmek. “Hekimhan Malatya kaç TL?” sorusunu yanıtlamak için önce bilgiye nasıl ulaştığımızı sorgulamalıyız. Bir yerin fiyatını bilmek, o yerin anlamını bilmek midir?
Modern toplum, bilgiyi nicelikle karıştırma eğilimindedir. Metrekare, nüfus, arsa fiyatı gibi ölçütler bilgi olarak kabul edilir. Oysa bilmek, sadece ölçmek değildir. Gerçek bilgi, anlamın derinliğine inmektir. Bu yüzden “kaç TL?” sorusu, Hekimhan’ı anlamaya değil, tüketmeye yöneliktir. Bilmek, saymak değildir; bilmek, var olanı kendi bağlamında kavramaktır.
Ontolojik Bakış: Bir Yer Ne Zaman “Yer” Olur?
Ontoloji, varlığın doğasını sorgular. Hekimhan’ın “kaç TL” olduğundan önce, Hekimhan’ın “ne olduğu” sorulmalıdır. Bir yerin fiyatını belirlemek, onu bir nesneye dönüştürmek anlamına gelir. Oysa bir yer, yalnızca bir koordinat değildir; orası bir varlık alanıdır. İnsanların doğduğu, yaşadığı, öldüğü bir yer… Heidegger’in dediği gibi, “yer”, varoluşun bir kipidir; insan, mekânla birlikte var olur.
Dolayısıyla, Hekimhan’ın fiyatı, aslında insanın kendi varlığını nasıl konumlandırdığına dair bir ifadedir. Eğer bir kasabayı yalnızca alınıp satılabilir bir meta olarak görüyorsak, insanı da aynı ekonomik düzleme indirgeriz. Ontolojik açıdan bu, insanın kendi özünden uzaklaşmasıdır.
Hekimhan’ın Değeri: Sayılardan Öte Bir Hakikat
Bu soruya yanıt ararken, aslında kendimize de ayna tutarız: Biz değer kavramını nasıl anlıyoruz? Hekimhan’ın fiyatı, bir arsa değerleme sitesinde 1 milyon TL olabilir; ama o toprak parçasının ontolojik anlamı, bir annenin orada gömdüğü hatıralarda, bir çocuğun ilk kez orada top oynadığı sokakta gizlidir.
Değer, burada yalnızca ekonomik bir karşılık değil, bir varoluşsal derinliktir. Fiyat değişir, ama anlam kalır. Felsefe bize, “kaç TL?” sorusuna sayısal bir yanıt vermekten çok, “değer nedir?” sorusunu tekrar sormayı öğretir.
Düşünsel Bir Soru
Belki de asıl mesele şudur: Bir yerin fiyatını bilmek, oranın ruhunu anlamaya yetiyorsa, o yer zaten çoktan satılmış demektir. Peki, biz Hekimhan’ı —ve dünyayı— anlamaya mı çalışıyoruz, yoksa yalnızca fiyatlandırmaya mı?
Etiketler: #felsefe #etik #ontoloji #epistemoloji #Hekimhan #Malatya #değer